İlk insandan itibaren var olan iletişim, insan/canlı yaşamının en temel unsurlarındandır. Yaşam döngümüzün çok erken evrelerinde onun izlerine rastlarız. Anne karnındaki bir bebek henüz 18 haftalıkken dış sesleri duymaya ve 25 haftalık olduğunda duyduğu seslere tepki vermeye başlar. Böylece anne ile bebek arasında iletişimin ilk tohumları atılmış olur. Daha ilk nefesimizi bile almadan tecrübe etmeye başladığımız iletişim nedir? İletişim; duygu, düşünce ve/veya bilgilerin sözel (dil) ve sözel olmayan (simgeler, jest ve mimikler vb.) yollarla başkalarına aktarılmasıdır. Özellikle yaşamlarının ilk yıllarında çocuklarımızla kurduğumuz iletişim onların gelecekte sağlıklı bireyler olabilmeleri için önem arz etmektedir. Peki çocuklarla kurulan sağlıklı iletişim nasıl olmalıdır?
Yakın bir arkadaşınıza sizin için önemli olan şeyleri anlattığınızı ve o kişinin sürekli olarak telefonuyla/başka bir şeyle meşgul olduğunu hayal edin. Nasıl hissedersiniz? Kızgın, değersiz, kırılmış... Kimi ebeveynler günlük koşuşturmacanın içinde çocuklarıyla iletişim kurarken bir yandan da ev işleriyle/telefon ya da televizyonla/bitirilmesi gereken başka bir işlerle meşgul olur. Halbuki çocukların da bizim kadar dinlendiğini ve anlaşıldığını hissetmeye ihtiyacı vardır.
Dinlemenin temel şartlarından biri çocuk ile göz teması kurmaktır. Bunun için çocuklarla konuşurken ya eğilerek çocuğun seviyesine inmemiz ya da çocuğu kucağımıza alarak onu kendi seviyemize çıkarmamız etkili olacaktır. Etkili dinlemenin en önemli şartlarından biri de konuşurken çocuğun sözünü kesmemek, ona anlatacaklarını bitirmesi için fırsat vermektir. Bunun için; “hı hı”, “anlıyorum” gibi pekiştirici sözcükler kullanılması çocuğun kendini daha doğru ifade etmesini sağlayacaktır.
Çocuk için önemliyse...
Gün içerisinde birçok önemli işimiz ve onlarca problemimiz varken çocukların anlattığı şeyler önemsizmiş gibi görülebilir. Fakat unutmamalısınız ki onların problemlerinin daha basit olması anlattıklarını önemsiz kılmaz. Bir oyuncağın kırılması, arkadaşıyla yapılan tartışmalar, gün içerisinde çok gülünen bir espri çocuğun yaşamında önemli bir yere sahiptir.
Çözüm getirmek değil, çocuğu anlamak
Çocuklar problemlerini size çözüm bulmanızı istedikleri için değil anlaşılmak için anlatırlar. Arkadaşıyla kavga eden, kötü bir gün geçiren çocuğa öğüt vermeden önce onu anlamaya çalışmalıyız. Örneğin birçok ebeveyn oyuncağı kırıldığı için ağlayan çocuğa yeni bir oyuncak almayı teklif eder. Halbuki çocuk kendisi için değerli olan bir şeyi kaybetmiştir. İhtiyacı olan yeni bir oyuncak değil, onunla empati yapan bir ebeveyndir. Yeni bir oyuncak teklif etmek yerine: “Oyuncağın kırıldığı için üzgünsün, ben de önem verdiğim şeyleri kaybettiğimde üzülüyorum.” demek çocuk için çok daha anlamlı olacaktır.
Duyguların ifadesi
Pek çok ebeveyn olumsuz duygulardan bahsetmediğinde çocuğunu bu duygulardan koruyabileceğini düşünür. Halbuki çocuklar da her insan gibi zaman zaman olumsuz duygular yaşarlar. Bu sırada en çok ihtiyaç duyduğu şey ise bu duyguların kabul edilmesidir. Her çocuğun korkmaya, öfkelenmeye, mutsuz olmaya hakkı vardır. Bu duyguları yaşarken çocuğun yanında olmak çocuğa anlaşıldığını ve güvende olduğunu hissettirecektir. Çocuk ebeveynlerinin yardımıyla bu duyguların normal olduğunu öğrenecek ve bu duygularla baş etme mekanizmasını güçlendirecektir. Yine duyguların açık ifadesi çocuğun duygularını tanımasına yardımcı olacaktır.
Açıklama yapmak
Biz yetişkinler için bazen bazı şeyler o kadar olağandır ki çocuklarımızın da bu bilgilere sahip olduğunu düşünürüz. Halbuki çocuklar yeterli deneyime sahip olmadıklarından bu bilgilerden yoksundurlar. Bir ebeveyn için okuldan gelir gelmez ilk olarak ödevlerin yapılması gerekliliği olağan bir bilgi olabilir. Fakat okula yeni başlayan bir çocuk ailenin sahip olduğu bu bilgiden yoksundur. Aynı şekilde yemekten önce abur cubur yenmeyeceği, oyuncakların toplanması gerektiği gibi birçok konu çocukla açık bir şekilde konuşulmalıdır. “Sen oyuncaklarını toplamadığında ben toplamak zorunda kalıyorum ve bu beni yoruyor. Oyuncaklarını oynadıktan sonra lütfen topla.” denildiğinde çocuk kendisinden ne istendiğini bilecek ve daha güvende hissedecektir.
Ben ondan farklıyım!
Çocukları kardeşleri ya da arkadaşlarıyla kıyaslamak onlara karşı yapılan en büyük haksızlıktır. Her çocuğun özel olduğunu bilmek ve bunun gerektirdiği gibi davranmak önemlidir. Kimi çocuklar daha girişkenken kimileri daha içe kapanık olabilir. Çocuğunun fıtratını iyice tanımak ve onu o fıtrat üzerine yetiştirmek ailenin görevidir. Çocuğu sürekli olarak başkalarıyla kıyaslamak büyük bir özgüven kaybına, kıskançlığa, hırçınlığa ve saldırganlığa neden olabilir.
Yanlış olan ben değilim, davranışım.
Çocuklar zaman zaman ebeveynlerinin sınırlarını zorlayabilirler. Böyle bir durumda çocuğun kişiliğine yapılan saldırılar çocuğu daha da öfkelendirir, kendisini değersiz hissetmesine neden olur. Örneğin, ağlama krizine girmiş bir çocukla kriz anında konuşmaya çalışmak boşa bir çabadır. Bunun yerine sabırla krizin geçmesini bekledikten sonra “Bu davranışın beni üzüyor.” demek çok daha etkili olacaktır.
-SİYAH KALEM-
Kaynaklar:
- Leyla Navaro-Gerçekten Beni Duyuyor Musun?
- Hatice Kübra Tongar-Peygamberlerin Çocuk Eğitim Metodları
0 yorum:
Yorum Gönder