TAŞINABİLİR TIMARHANE

, , No Comments




Sizi çok eskilere götüreceğim şimdi. Her şey o ilk film ile başladı: kısaca sinema. 1890’lı yıllarda girdi hayatımıza sinema. O zamanlar haftada bir kez gidip film izliyordu insanlar. Sinemadan sonra hayatımıza televizyon girdi ve ekrana bakma süremiz haftada bir günden HER güne çıktı... Şimdi size günlük kaç saat televizyon izleniyor vs. gibi istatistikler vererek kafanızı yormayacağım, hepiniz bir yerlerden duymuşsunuzdur bunları. Televizyondan sonra günlük hayatımıza bilgisayar, tablet ve internet eklenince ekrana bakma süremiz kat kat arttı. Ve şu anda cep telefonları da devreye girince artık ekranlarımızı hep yanımızda taşır olduk ve her şey tamamlandı. Yani her şey zamanla daha iyiye gidiyor!!! Pek inandırıcı gelmedi sanırım. (Bana da aynı şekilde)

Gece yatmadan önce telefona bakıyoruz, sabah kalktığımızda yaptığımız ilk şey yine telefona bakmak. Bu olay beyne çok zarar veriyor: Beyin hücrelerimiz ölüyor. Şunu duyuyor gibiyim: "Bu zamana kadar bana bir şey olmadı. Bence abartıyorsunuz.” İşte burada yanılıyorsunuz, aslında hiç abartılmıyor, neden biliyor musunuz? Biz çoktan vehim bir hastalığa yakalanmışız da haberimiz yok. Dışarı çıkın etrafınıza bakın 7’den 70’e herkes bir ekrana bakıyor. Konferanslarda, seminerlerde, okullarda, sınıflarda, bahçelerde, evlerimizde... Herkesin elinde bir telefon, sürekli bir ‘meşguliyet.’ Kimsenin bir 5 dakika birilerini dinlemeye sabrı yok. Yüz yüze, göz göze iletişimler azaldı. Kalbin kalbe dokunduğu zamanlar çok eskilerde kaldı (bunun düzeleceğinden hala umudum var aslında). Gençlerimiz yüz yüze iletişimde çok tecrübesiz. Bir arkadaşımızla konuştuğumuzda bile başka bir arkadaşa mesaj yazıyoruz. Bu demek oluyor ki: “ben seni önemsemiyorum!” İnsan kendini önemsiz hissediyor dinlenmediğini hissettiğinde. Bunu belki siz de tecrübe etmişsinizdir. Telefonda vs. önemli bir işi varsa o farklı bir durum tabii ki. Zaten normal bir insan bunu belirtir diye düşünüyorum.

Tabii ki ekranlarda yararlı işler de yapılıyor: makaleler, kitaplar okunuyor ama Kemal Sayar’ın da dediği gibi: “Ekrandan okumak, kitaptan yani kağıttan okumak kadar akılda kalmıyor.” Ve telefonlarda, bilgisayarlarda vs. ekrana gelen reklamlar veya başka şeyler dikkat dağınıklığı oluşturuyor. Farkındaysanız yararlı bir şey söylemek istediğimizde dahi sorunla karşılaşıyoruz.

Yale Üniversitesinden Jerome Singer bir konuya dikkat çekiyor: Çocukluktan beri çok fazla televizyon izleyen insanlarda hayal edebilme kabiliyeti azalır, başkalarının hayalleriyle yaşanır, yaratıcılık dumura uğrar. (Mustafa Merter)

Bağımlılık yapıcı maddelerde çok büyük ticaret var. Burada aklımıza sadece uyuşturucu, alkol gelmemeli çünkü araştırmalara bakıldığında son dönemlerde alkol tüketiminde çok fazla artış gözlenmemiş. Onun yerine sanal bağımlılık artış göstermiş. Örneğin sanal oyunlar, diziler vs. hepsi ticaret olarak insanlara satılıyor ve bunların hepsi bağımlılık yapıyor. Resmen sanal ile hakikat çatışması yaşıyoruz. Bunların hepsi sürekli dikkatimizi sömüren şeyler ve biz farkında olmadan bizim hayatımızı elimizden çalıyorlar...

Nesrin Dilbaz diyor ki: “Olgunlaştıkça, büyüdükçe bazı ilkel hazları ertelemeyi, daha ulvi daha manevi şeylerle değiştirmeyi öğreniyoruz. Yani bizden aslında bu bekleniyor. Ama eğer bizler yaşamımızı haz ilkesine doğru götürürsek; her şey sadece benim için var, bütün dünya sadece benim için yaratılmış ya da hiç üzülmeyeyim, benim hiç canım acımasın diyorsak sürekli beyindeki dopamin bölümünü, örneğin; çikolata, kahve, TEKNOLOJİ ile çalıştırmamız gerekiyor. Eğer çocuklarımızı yetiştirirken onlara insani değerleri verebilirsek, acıya, üzüntüye dayanıklı hale getirebiliriz. Böyle olduğunda da başka bir madde arayarak haz peşinde koşmazlar çünkü her şey haz demek değildir.”

Peki, şimdi size çok basit bir soru soracağım: Bu teknolojileri üreten insanların çocukları nasıl bir okula gidiyor? Telefonları, bilgisayarları vs. nasıl diye hiç düşündünüz mü? Cevabı çok basit aslında: Sınıflarda tahta, tebeşir kullanıyorlar. Hangi telefonu kullanıyorlar diye sorarsak eğer 16 yaşına kadar telefon kullanmıyorlar... Peki ya tablet ya da televizyon? Onlar da kullanılmıyor... O zaman bilgisayarları vardır? Bilgisayar konusunda da şöyle diyor Google’ın CEO’su: “Kızım 14 yaşında ve bilgisayar kullanmasını bilmiyor, 16 yaşına kadar da bilmeyecek.” Nedenini sorduklarında ise şöyle cevaplıyor: “Biz bu teknolojik aletleri zeka geriliği olan insanlarında kullanabileceği şekilde tasarladık. O yüzden 16 yaşında zaten kullanmasını öğrenecek...”

Şu an baktığımızda bebeklerin 1.5-2 yaşında belki de daha küçük yaşlarda Youtube’da istediği videoyu seçebilmesi hiçte şaşırtıcı değil sanırım...

“Gençler nereye gidiyorsa, gelecekte oraya gidiyor.” (Mustafa Merter)

Kaynaklar:

- Nefs Psikolojisi ve Rüyaların dili –Dr. Mustafa Merter

- İnsanlık hali – İnternet nesli 35. Bölüm

- TedX Üsküdar Nesrin Dilbaz – Bağımlı beyin

- Sıtkı Aslanhan –Teknolojinin zararları

-MAVİKALEM-

0 yorum:

Yorum Gönder