SÜPER GÜÇLER DÜKKÂNI

, , No Comments


Uzun ve kalabalık bir caddede sakin adımlarla yürüyorsun. Attığın her adımda çevreyi keşfetmek istercesine etrafını tarıyorsun. O anda gözüne bir tabela çarpıyor. Adımların hızlanıyor ve yüzünde kocaman bir gülümseme oluşuyor. Dükkânın kapısına vardığında, yüzünde tebessümle birinin dükkândan çıktığını görüyorsun. “Süper Güçler Dükkânı” diyorsun içinden, kalbin gördüğün manzaranın heyecanıyla çarparken. Kapıdan içeri adım atarken efsunlu bir hava ve mistik bir kokuyla çepeçevre sarıldığını hissediyorsun. Gözlerin hızla etrafı tarıyor. Her yer; içinde kimi parlak kimi mat, rengârenk sıvıların olduğu cam şişelerle dolu. Heyecanla bir şişeden diğerine çeviriyorsun bakışlarını. O an çocukluğundan bu yana sahip olmak istediğin tüm süper güçler hızla geçiyor zihninden: görünmez olmak, en güçlü olmak, uçmak… Bir tezgâhtar usulca yaklaşıyor yanına. Sakin ama kendinden emin bir ses tonuyla:
-          Dikkat edin! Yalnızca tek bir özel güç seçebilirsiniz ve iksiri içtiğiniz anda artık sizin için geri dönüş yok, diyor.
Heyecanın bir an için duruluyor. Şimdi gözlerini her bir şişede biraz daha uzun sabitliyor, her bir şişeyi tek tek değerlendiriyorsun. Tek bir özel gücüm olacak, en iyisi hangisi?
Şimdi lütfen bir an olsun düşünün. Tek bir özel gücünüz olsa neyi seçerdiniz? Peki ya bu özel gücü seçmenizin nedeni ne?
. . .
İnsanların kalplerine dokunarak, onların acılarını giderebilmek, diyorum. Evet, istediğim özel güç kesinlikle bu. En mükemmel güç bu olsa diye düşünüyorum. Tezgâhtar üstünde parıltılı turkuaz bir iksir olan gümüş tepsiyi bana doğru uzatıyor. Yüzümdeki kocaman gülümseme tekrar eski yerini alıyor. Heyecanla elimi şişeye uzatıyorum.
-          Unutmayın! İksiri içtiğinizde geri dönüşü olmayacak, diyor tezgâhtar o sakin sesiyle.
Kendimden emin bir tavırla: “Bu benim için olabilecek en mükemmel süper güç.” diyorum.  Birilerinin acılarını giderebilmek, işte bu harika olacak! Elimi sabırsızlıkla cam şişeye doğru uzatıyorum, tıpayı açıyorum. İksiri içeceğim anda duyduğum soru karşısında bir an duraksıyorum.
-          “Ne tür bir acıdan bahsediyorsunuz?”
-          “Her türlü acı. Fiziksel ve varoluşsal.” diyorum tüm ciddiyetimle.
Şimdi kalbim bir an için sakinleşiyor. Şüphe düşüyor zihnime. Nihayet acı üzerine düşünmeye başlıyorum. Varoluşsal acı; kişiliğimizin en önemli yapı taşlarını oluştururken, hayatımızı şekillendirirken duyduğumuz, kalbimizi sıkıştıran, canımızı sıkan yoğun his. Beni ben yapan acı… Gerçekten tamamen bertaraf mı etmeli bu acıyı? Acı gittiğinde varoluşsal sorgulama tamamlanabilir mi? Acısı bir anda kesilen bir genç sağlam bir kişilik oluşturabilir mi? Onlarca soruyla doluyor zihnim. Sanırım diyorum kendi kendime, ben insanları fiziksel acılardan kurtarmak istiyorum. Onları uykusuz bırakan, hayattan zevki alan o fiziksel acıdan kurtulmalı insanlar. Bu sefer ayaklarımı yere sağlam basmak istiyorum. Bir şey demeden önce fiziksel acı üzerine düşünmeye başlıyorum. Fiziksel acı, bir postacı. Vücudumuzda bir yerlerde bir sorun olduğunu bize ileten önemli bir postacı. Bu postacı işini yapmazsa hayat tehlikelerle dolu bir arenaya dönüyor. Öyle ki tehlikenin varlığı dahi fark edilemiyor. Yaşadığımızı hissettiren bunca acı yok edilmeli mi gerçekten?
Tezgâhtarın sesi ile sıyrılıyorum tüm düşüncelerimden.
-          İksiri içecek misiniz?
Başımı sallıyorum tebessüm ederek.
. . .
Dışarıya doğru adım atarken beni çevreleyen mistik kokunun yavaşça yok oluşunu seziyorum. İçimdeki süper gücü hissediyorum. İnsanları dinleyerek ve anlamaya çalışarak onların dertlerine ortak olabilirim. Belki bir süper kahraman değilim ama onların kalplerine iz bırakan sıradan bir insan olabilirim. İnsanların süper kahramanlara değil, onlar gibi acı duyan ve çaresiz olan sıradan insanlar tarafından anlaşılmaya ihtiyacı var diye düşünüyorum memnuniyetle. Tam o an, kapının önünde yüzünde kocaman gülümsemesi ve gözlerindeki parıltısıyla biri içeri giriyor…
Peki, siz iksiri içtiniz mi?

-SİYAHKALEM-

0 yorum:

Yorum Gönder