MUTSUZLUK ÇIKMAZI

, , No Comments


Modern dünyanın en büyük dayatmacalarından biri “mutluluk diktatörlüğü”. Adeta sattıkları her ürünle bize mutluluğu vadederler. Mutluluk reçeteleri yazar ve mutsuzlukla topraklarını işgal eden bir canavarmış gibi savaşırlar, en azından savaşır gibi görünürler. Sattıkları her şeyle anlık mutlulukların ardından bizi daha derin bir mutsuzluğa sürüklerler ve içimizdeki boşluk, aldığımız her ürünle biraz daha doldurulamaz gibi görünür. Üstelik çarkı bir de ters taraftan döndürürler ve her şeye sahipsin neden mutlu değilsin sorusunu atarlar ortaya. Mutsuz insan için çok daha acı vericidir bu durum. Çünkü o artık yalnızca mutsuz değil, eksik ve yetersizdir de aynı zamanda. Kendini mutlu etmeyi beceremeyendir. Daha sonra ise antidepresanlar çıkar sahneye ve mutluluk satıcılarının bir de bu şekilde dolar cepleri. Korkarım yakında normallik ölçütlerinin başında “mutsuzlar giremez” yazan kocaman bir tabela göreceğiz.
                Gerçekten mutsuzluk kaçınılması gereken bir veba mıdır? Mutsuzlukla topyekün mücadele mi edilmelidir? Mutsuzluktur bizleri harekete geçiren, bin bir çözüm yoluna gebe olan. Mutsuzluk sancılarıyla çözülür problemler. Yalnızca mutsuzluk oluşturan şeyleri değiştirmek için çabalarız ve ilginçtir bu çaba bize mutluluğu getirir. Hayatımıza anlam katar ve bizi pervasızca mutluluk peşinden koşmaktan kurtarır.
                Mutluluğun prangalarından kurtulduğumuzda ve mutsuzluğumuzu kabullendiğimizde mutlu olmaya, hayır, belki de sadece var olmaya başlayabiliriz. Çünkü mutluluk bir amaç olmak için var olmamıştır. Başka amaçların peşinden koşarken, belki ama muhtemelen, elde edilebilecek bir yan üründür o.  Bizi harekete geçiren, harekete geçmemizi hızlandıran, bazen de rehavete kapılmamıza neden olan bir yan karakter.
                Mutluluk bir romanın başkahramanı olabilmek için çok ilkeldir. Çünkü hayatımızın ilk evresinin arayışıdır o. Henüz bebekken açlık, uykusuzluk gibi ihtiyaçlarımızın bir an önce karşılanmasını talep ederiz. İhtiyaçlarımız karşılandığı müddetçe mutluyuzdur ve mutluluğu elde etmek için pek bir çaba da harcamayız.
                Çocukluk ve ergenlik çağına geldiğimizde mutluluk arayışı yerini diğerleri ile uyum sağlama, onlar gibi olma, onlar tarafından kabul edilme ve popüler olma isteğine bırakır. Bu öyle bir istektir ki kabul edilme uğruna mutluluğumuzu bile feda etmeye hazırızdır. Diğerleri tarafından kabul edilmenin bize mutluluk getireceğine inanırız aynı zamanda.
                Yaşımız biraz daha ilerlediğinde peşinden koştuğumuz şey prestijdir. İsmimizin yanına bize kendimizi değerli hissettirecek şeyler koyarak saygınlığımızı arttırmaya çalışırız. Okuduğumuz okul, mesleğimiz, kullandığımız markalar… Her birini ismimizin yanında gururla taşırız.
                Bazılarımızın ise çok daha büyük hedefleri vardır. Kimimiz para için ve para uğruna savaşırız. Kimimiz mükemmel olmak için kendimizle yarışır dururuz. Kimimiz ise etkinin peşindedir. Başkalarının hayatlarına dokunmak ve dünyayı daha yaşanabilir kılmak için çabalarız. Kimilerimiz için çok daha zordur, çünkü dünyada çabamızın yansımasını göremeyeceğimiz fikirlerin peşindeyizdir. Asla ulaşamayacağımız fikirlerin peşinden koşup dururuz ama bizim için önemli olan sonuç değil, çabadır. Bu nedenle peşinden koşmaya değer buluruz fikirleri. Yılmadan, usanmadan…
              Amacımız zorlaştıkça daha çok cesarete ve çabaya ihtiyacımız vardır ve her bir amaç az ya da çok mutluluk getirir bize. Hangi aşamada olursak olalım kendimize sormalıyız: yaptığımız şeyi mutlu olmak için mi yapıyoruz, yoksa yaptığımız şey mi bizi mutlu ediyor? Mutlu olmak için mi bu dünyada bir etki bırakmak istiyoruz, yoksa bu dünyada etki bırakmak bize mutluluk mu getiriyor? Eğer ilk durum söz konusuysa hayatımızın ilk dönemlerine doğru bir regresyon (gerileme) içinde olabileceğimizi düşünüyorum. Amacı tekrar mutluluğa indirgeyerek yaşamın ilk yıllarına geri dönmek ve tüm ihtiyaçlarımızın çaba harcamadan eksiksizce karşılanmasını beklemektir bu. Fakat mümkün de değildir. Yaşamımızda var olması gereken geniş bir duygu spektrumu vardır ve hayatı bu duygulardan sadece bir kaçına indirgemek hayatı tekdüzeleştirecek ve yine o istenmeyen duyguları meydana getirecektir. Kaçamayız mutsuzluktan, tüm dayatmalara ve tüm ayak diretmelere rağmen. Mutsuzlukla yaşamayı öğrenmeliyiz, ucundan tutarak, içinde boğulmadan, gerektiğinde göğüs gererek ve içindeki fırsatları görerek. Belki de sadece sabrederek…
                Mutluluğun hayatınızda yan rol olması ve hayatınızın amacını bulmanız temennisiyle…
                Nietzsche’nin dediği gibi:  “Yaşamak için bir nedeni olan kişi hemen her nasıl’a katlanır.”


Kaynaklar:
Wilhelm Schmid-Mutsuz Olmak
 Nouman Ali Khan-Mutluluk Arayışı

-SİYAHKALEM-

0 yorum:

Yorum Gönder