FEMİNİZM AİLE YAPISINI BOZUYOR MU?

, , No Comments



Gelin ilk önce kadın ve erkeğin biyolojik yapılarından bahsedelim. Kadın ve erkeğin biyolojik yapılarının farklı olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu fark genlerden geliyor hem de büyük çoğunluğunun genetik olduğunu söylüyor bilim adamları. Yani özelliklerimizin büyük bir kısmı genlerden, bir kısmı da sosyal öğrenme ile kazanılır. Bu farklar açısından küçük bir örnek verecek olursak hepimiz biliyoruz ki genel olarak kadınlar erkeklerden daha fazla konuşur. Bir deney yapılmış ve bu deneyde anne karnında ki bir kız ve bir erkek çocuğunun dudak hareketlerine bakılmış ve tahmin edebilirsiniz ki kız çocuklarının dudak hareketleri çok daha fazla çıkmış.


Kimlik oluşumumuzun %40’ı genler, %40’ı toplumsal öğretiler %20’si ise kendimize kattığımız birikimler sonucu şekillenir. Bir çocuk hayatı öğrenirken anne babayı gözlemler. Gözlem yoluyla öğrenir çoğu şeyi. Genetik özellikleri sosyal özellikleriyle biçimlenmiş olur. Bunların hepsi onu bir birey haline getirir.

Peki bunun feminizmle ne alakası olabilir? Hemen bakalım.

Feminizm terimi; kadınların da erkeklerin sahip oldukları tüm haklara sahip olmasını ve kadınların da hukukta sosyal hayatta erkeklere eşit sayılmasını hedef alan düşünce sistemini anlatır.

Yukarıda ki cümleye baktığımızda gayet güzel görünüyor. Bunda ne var? Bu kadınların hakkı diye düşünüyoruz öyle değil mi?

Şöyle bir gerçek var ki kadının toplumsal konumunda cinsiyet kimliğinin biyolojik boyutunu göz ardı etmemek gerekir. Kadınsı davranışları/özellikleri: sıcakkanlı olması, empati yeteneğinin daha yüksek olması, romantik olması... Bunlar hep kadının genetik yapısıyla ilgilidir bunu göz ardı edemeyiz. Fakat şu an toplumda kadınların erkekleşerek başarılı olabileceğine inanılıyor. Kısacası, dişi rolünün benimsenmesi başarılı olmaya vurulan bir sekte gibi görünüyor. Yani burada bakmamız gereken şey erkek ve kadın psikolojik doğalarına göre hareket ediyorlar mı? Şu anda toplumda kadına dayatılan şeyler ne kadar doğru? Bunun feminizmle bir alakası var mı, yoksa bunlar birer aldatmaca mı? Yoksa toplumu karıştırmak mı hedef? Akademik platformda gerçekleştirilen tartışmalar, “kişinin genetik algoritmasına uygun davranmasının menfaatine olduğu, genlere rağmen oluşturulan öğretilerin insana zarar verdiği” tezini güçlendirmiştir.

Çocuklarda yaklaşık üç-dört yaşlarında “kız” ve “erkek” olma duygusu başlıyor. Yani cinsel kimlik bu yaşlarda başlıyor. Feminizm bazı doğal kanunları bozuyor. Bir kız çocuğu anneyi bir erkek çocuğu da babayı gözlemleyerek cinsel kimliğini oluşturur. Anne ile baba arasındaki rol farklarını her çocuk anlar. Anne, çocuğunun yanında babayı sürekli azarlıyorsa, onu sürekli küçük düşürüyorsa ya da babaya karşı bir nefreti varsa bu çok tehlikelidir çünkü bu sürekli olursa erkek çocuk babayla değil, anneyle cinsel özdeşim kurar. Ailenin çok büyük etkisi var çocuklar üzerinde. Çok ince bir çizgide yürüyoruz aslında. Eşitlik isterken bazı şeyleri göz ardı edemeyiz. Aile yapımız gittikçe bozuluyor. Boşanmalar çok fazla arttı. Herkes her istediğini yapmaya kalkarsa bu gidişle yaklaşık 50 yıl sonra insanlık çözülmeye doğru gidecek çünkü AİLE YOK OLURSA İNSANLIK’DA YOK OLUR. Bu söyleneni bir çok profesör destekliyor. Eşitlik kavramına da bir açıklık verelim. Eşitlik = insanlara aynı hakkın tanınmasıdır. Adalet= insanlara GEREKEN hakların tanınmasıdır.

1960’ta kadınların erkeklere karşı düşmanca tavır sergilemesi gerektiğini savunan Amerikalı feminist yazar Bety Freadman, şu anda Manhattan’da tek başına yaşamaktadır. Yetmişinci yaşından sonra söylediği şu cümle çok anlamlıdır: “Bir erkekle güven ve sadakate dayalı bir ilişki içinde olmak beni ne kadar mutlu ederdi...”

En son olarak burada bir parantez açmak istiyorum. Hep kadınlar üzerinden ilerledik şimdiye kadar. Hep kadının ‘fedakar’ olması gerekiyor gibi algılanabilir. Burada şunu söylemek istiyorum. Bütün burada anlatılmak istenen kadın doğasına aykırı davranmasın, erkeği de anlamaya çalışsın. Yine erkeklerin de kadınları anlamaya çalışmaları ve uyum içinde yaşamaları önemli olan. “Eş” kavramı boşuna denmemiş. BİRBİRİNE EŞ OLMAK ÖNEMLİ OLAN, RAKİP YA DA DÜŞMAN DEĞİL!



Kaynaklar:           

  • Prof. Dr. Nevzat Tarhan; Kadın Psikolojisi
  • S. Hayrı Bolat: Felsefi Doktrinler Sözlüğü, 106

-MAVİKALEM-














0 yorum:

Yorum Gönder